Soyut sanat, nesnel gerçekliğin temsiline dayalı geleneksel anlayıştan koparak, sanatı öznel ve sanatçısının ruhu ile bütünleştiren köklü bir başkaldırının temsili haline gelmiştir. Ayna kuramından uzaklaşan soyut sanat renk, çizgi, form gibi temel görsel ögeleri kullanarak adeta yaratıcısının iç dünyasını yansıttığı, ideolojik bir görsel alfabeye dönüşmüştür. Dış dünyayı kopya etme arzusu ile savaşan soyut sanat, temsiliyetin ötesine geçerek sanat dünyasında kendine yer edinmiştir. Soyut sanatın ilk temelleri Paul Cézanne’ın doğanın koni, küre ve silindir gibi geometrik formlar ile biçimlendirilmesi ve görünen dünyanın ardındaki özün kavramasına ilişkin düşüncesi ile başlamıştır. Onun bu yaklaşımı özellikle kübizmin can alıcı noktası haline gelmiştir. Pablo Picasso ve George Braque’ın öncülüğünü yaptığı bu akım figürden bağımsız geometrik formlar ile oluşan resimsel dilin yolunu açmıştır. Kübizm akımı her ne kadar soyut sanatın başlangıç ruhu olarak kabul edilse de tam anlamıyla figürsellikten uzaklaşmamıştır.
Tam anlamı ile figürsel resimden kopan ve soyut sanatın ilk örneğini veren sanatçının Wassily Kandinsky olduğu kabul edilmektedir. Sanatını müziksel titreşimler ve içsel duygu durumlarıyla yansıtan sanatçı, resim ile müziği metaforik şekilde birleştirerek soyut sanatın dışavurumcu ruhsal yönünü de temsil etmiştir. Piet Mondrian da indirgemeci sanat anlayışı ile soyut sanatın geometrik dilini başka bir boyuta aktarır. Sanatçı yatay, düşey çizgilerin hakim olduğu, denge ve uyuma dayalı kompozisyonları ile sanatı evrensel bir düzende ele alır. Kazimir Maleviç, “saf hissin üstünlüğü”nü savunduğu Süprematizm Akımıyla soyut sanat algısını daha ileri boyutlara taşımıştır. İlk Süprematist yapıt olan Siyah Kare, temsiliyetin tümden reddedildiği radikal bir dönüşümün simgesi olmuştur. Bu bağlamda, kübizm Cézanne’dan devraldığı ilham ile modernist yaklaşım içinde soyut geometrik formları yıkılmaz bir temele bağlar. Bu araştırmada, Wassily Kandinsky, Piet Mondrian ve Kazimir Maleviç’in kübizm akımı sonrasında geliştirdikleri radikal üsluplar incelenmiştir. Sanatçıların eserleri ile öncülüğünü yaptıkları sanat akımları nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi aracılığıyla değerlendirilmiştir. Ayrıca Kübizm sonrası ortaya çıkan bu avangard üslupların kuramsal bağlamda incelenmesi amaçlanmıştır.
Abstract art, breaking away from the traditional understanding based on the representation of objective reality, became the representation of a radical rebellion that integrated art with the subjective and the artist's soul. Moving away from mirror theory, abstract art transformed itself into an ideological visual alphabet, reflecting the creator's inner world through the use of basic visual elements such as color, line, and form. Fighting the desire to copy the external world, abstract art transcended representation and gained a place in the art world. The early foundations of abstract art began with Paul Cézanne's conception of shaping nature with geometric forms such as the cone, sphere, and cylinder, and grasping the essence behind the visible world. This approach became, in particular, the crucial point of Cubism. This movement, pioneered by Pablo Picasso and George Braque, paved the way for a pictorial language composed of geometric forms independent of the figure. Although Cubism is considered the originating spirit of abstract art, it did not completely abandon figurative art.
Wassily Kandinsky is considered the artist who broke away from figurative painting in the full sense and provided the first example of abstract art. Reflecting his art through musical vibrations and inner emotional states, the artist also represented the expressive, spiritual aspect of abstract art by metaphorically combining painting and music. Piet Mondrian, with his reductionist artistic approach, transposed the geometric language of abstract art to another dimension. With his compositions dominated by horizontal and vertical lines and based on balance and harmony, the artist approached art within a universal order. Kazimir Malevich took the perception of abstract art to new heights with his Suprematism Movement, which championed the "superiority of pure feeling." The Black Square, the first Suprematist work, became a symbol of a radical transformation in which representation was completely rejected. In this context, Cubism, drawing inspiration from Cézanne and within the modernist approach, anchors abstract geometric forms in an indestructible foundation. This research examines the radical styles developed by Wassily Kandinsky, Piet Mondrian, and Kazimir Malevich after Cubism. The artists' works and the art movements they pioneered are evaluated through document analysis, a qualitative research method. In addition, it is aimed to examine these avant-garde styles that emerged after Cubism in a theoretical context.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.